top of page

Lucy Ferra İle Röportaj

  • Metehan Küçükaydın
  • 12 Mar 2024
  • 8 dakikada okunur

Aktif olarak Inhuman Depravity ve Abolish'in vokali olan, ülkemizin medarı iftiharı Lucy Ferra ile çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik! Keyifli okumalar.


Ege, hoş geldin. Nasılsın, günlerin nasıl geçiyor?

Merhaba, hoş buldum. Günlerim yoğun geçiyor. Metalciliğin dışında yoğun bir asosyal hayatım var.

 

Inhuman Depravity ile önünüzde yoğun bir takvim var. Hem yurt içinde hem yurt dışında büyük festivallerde de sahne alacaksınız. Bu nasıl hissettiriyor.

Mükemmel hissettiriyor. Bütün uğraşımızın karşılığını almak çok keyifli bir şey. Türkiye’de metal, bize para kazandıran bir alan değil. Stüdyo kiraları, gitar telleri gibi her şey çok maliyetli. Gerçekten bu bir gönül işi. O yüzden bu gibi festivallerden davet almak müthiş hissettiriyor.

 

Geçtiğimiz ay Adana’da çok güzel tek günlük bir festival oldu. Sahne alan gruplar da memnuniyetini her yerde gösterdi. İstanbul dışındaki şehirlerde bu tür etkinliklerin gerçekleşmesini nasıl yorumluyorsun?

Bence geç kalınmış bir şey bu. Buradaki en önemli iki faktör ekonomi ve çalacak mekan bulmak. Örneğin, biz Ankara’da çalacak mekan bile bulmakta zorlanırken geri kalan illerde bulmak çok daha zor. Biz zaten hep İstanbul, İzmir ve Ankara üçlüsünde çalıyoruz ama bu ülkede 81 tane il var. Her ilde az bile olsa metal dinleyen insanlar var. Bize Adana’dan festival için davet gelince şok olduk. Oraya gittiğimizde karşılaştığımız manzara iyi anlamda beni o kadar şaşırttı ki bizi gerçekten şok oldum. Pek bir şey tasavvur ederek gitmemiştim aslında ama oraya varınca “Vay, acayip bir kitle varmış burada.” dedim. Bir de bu tür illerde büyük şehirlerdeki kadar metal barı vs. yok. Bu yüzden bu tür etkinliklerde insanların birbirlerine daha fazla bağı oluyor. O yüzden yaptıkları her şey daha kıymetli oluyor. Gerçekten bu çok güzel.

 

Inhuman Depravity ile kaydettiğiniz The Experimendead, Türkiye’de bir kadın brutal vokal tarafından kaydedilmiş ilk albüm. Bu unvana sahip olmak nasıl hissettiriyor?

Tabii ki de çok güzel hissettiriyor. Bu bilinçli olarak yaptığımız bir şey değildi bu arada. Ben bunu bir röportaj esnasında fark etmiştim hatta. O an üstüme ulvi bir şey yüklenmiş gibi hissettim ama şunu da eklemek istiyorum, zaten ben metal yapmaya başladığım zaman çok kaale alınmadım. En azından kendi jenerasyonumda, ortamda bir kadın olarak var olabilmek kolay bir şey değildi. Eril gözükmemiz gerekiyordu. Bu yüzden senelerce sahneye tabiri caizse tank gibi çıktım. Çünkü kadın olarak çıktığın zaman o lafta yapıştırılıyordu. Onu oturtmamaya çalıştım. Bana senelerce “Kadınlar müzik yapamaz.” dediler ve gerçekten bunlar onur ve gurur kırıcı şeyler. Bunlara rağmen devam ettim. Bazen yanıma konserlerden sonra varlığımdan haberi olmayan kızlar geliyor ve bana da brutal vokal yapıp metal grubunda yer almak istediklerini söylüyorlar. Ben de onlara destek olduğumu söylüyorum. İşte ilk kadın brutal vokal olmak bu sorumluluğu veriyor bana.



Inhuman Depravity

Peki, bu arada “Hadi brutal yapayım!” dediğin an ne zamandı? Bunlarla birlikte Inhuman Depravity ve Abolish’e nasıl dahil oldun?

"Hadi brutal yapayım!" dediğim bir an olmadı. Lisedeyken cover grubumuz vardı ve genelde Sentenced söylüyorduk. O grupta da bildiğimiz şarkıları çalıyorduk. Bir gün Dark Tranquility’nin The Wonders at Your Feet şarkısını çalmaya başladılar. O şarkı “Alright!” diye başlıyor, ben de o an “Alright!” diye girdim. Onu duyan arkadaşlarım da bu şarkıyı çalmamız için ısrar etti. Ben de, bunun devamı benden çıkmaz, dedim. Ondan sonra gerçekten Dark Tranquility ile başladık. Benim de brutal hayatım başladı. Zamanla o grup dağıldı. Uzunca bir süre grup bulamadığım için müzik yapmadım. Bir de o dönemler kadınlarla çalışmak istemiyordu kimse. Ben de çeşitli forumlarda grup aradım kendime. O zaman Inhuman Depravity’nin vokalisti Yunus Efe idi. Bana gruptan çıkacağını ve çevresinde aktif olarak death metal dinleyen ben olduğumu söyledi. Ben de Inhuman Depravity’e öyle dahil oldum. Abolish de şöyle oldu; pandemi sürecinde Burak Tavus beni aradı ve yeni grup kuracağını, vokal aradığını söyledi. Ben de, olur abi geleyim, dedim.

 

Inhuman Depravity’nin ilk albümü Yunus Efe ile kaydedilmişti. O değişimden sonra bir sıkıntı yaşadın mı? Yoksa kendin olarak direkt dahil mi oldun?

Direkt dahil olamadım tabii. Sonuç olarak başkasının bıraktığı bir grubu devraldım. Bir de Murat iş yüzünden başka bir şehirdeydi bu yüzden de çok sık prova yapamıyorduk. Hem birbirimizi tanımamız, hem ortak beğenilerimizin oluşması kısacası Inhuman kimyasının oluşması bu yüzden de biraz uzun sürdü. Hayatın da bizi sağa sola sürüklemesi vs. derken bence o kimyanın oturması 3-4 seneyi buldu. Biz bence hep beraber büyüdük. Bu yüzden de ikinci albümün yazımı ilkinden çok daha farklı ve bence Inhuman bu albümle var oldu.

 

Sahnede hala ilk albümden şarkı çalıyor musunuz? Zorluk çekiyor musun?

Evet, 2 şarkı çalıyoruz. Zorluk çekmiyorum ama çok sıkıldım (gülüyor).

 

Aslında sıradaki soruyu sormadan önce şunu merak ediyorum, death metal dinlemeye başladığın zaman “Evet, ben buyum.” dedin mi? Ben, ilk black metal dinlediğim zaman “Evet, ben buyum.” demiştim sanırım.

Ben de ilk önce black metal dinleyerek başladım. Ama benim kafayı yaktığım an Gorefest’i keşfetmemdi. O zamanlar internetten albüm indirip mp3’üme atıyordum. Rise to Ruin'i dinlediğim ilk an kalakaldım. Çünkü hızlı, basit ve yıpratıcı müziği çok sevmiştim. Buna rağmen seni agresif bir hale getiriyor. Ben de kendime “Şu an hayatımda yeni bir portal açtım.” dedim. Gerçekten hala en haz aldığım tarz death metal ama yeni nesil black metali de seviyorum. Old school black metali hala çok sevmiyorum ama Mgla, Akhlys gibi grupları seviyorum.

 

O zaman konuya döneyim. Inhuman Depravity ve Abolish arasındaki geçişi nasıl yapıyorsun? Çok zorlandığın oluyor mu? Çünkü iki grubun da birbirinden farklı müziği var.

Aslında ben Abolish’e girerken takvimimiz çakışır mı, sıkıntı olur mu gibi şeyleri düşündüm ama öyle bir şey olmadı. Zaten Abolish’in üyeleri şu anda başka gruplardaki albümleri için çalışıyor. Inhuman ile avantajım şu oldu, zaten setlistimizi hazırlamıştık ve sahneye hazırdık. Bu yüzden provalarda bile bir iki prova yapıp çıkıyoruz ama Abolish’in de yoğun olduğu bir dönem ile çakışırsa bu tabii ki zor olur.


Provalarda sesin için özel bir şey yapıyor musun? Bununla birlikte ses sağlığına dikkat etmek için bir şey yapıyor musun?

Özel bir şeyim yok. Viski shot atıp çıkıyorum (gülüyor). Aslında ses sağlığı için de ekstra bir şey yapmıyorum, yapmam lazım. Sadece sigarayı azalttım. Prova öncesi ve sonrası sigara içmem. Kahve de içmem çünkü sesi tıkıyor. Eskiden biraz çakır çıkmayı çok severdim, şimdi onu da azalttım çünkü o da etki ediyor.

 

Peki kayıtları esnasında çok yorulduğun bir şarkı oldu mu?

Yok, olmadı. Zaten kayıtları parça parça aldık. Aslında Inhuman’da öyle yapmadık. Biz bütün albümü kaydettik, ertesi gün Erhan Kabakçı beni aradı, tüm kayıtların silindiğini söyledi. Ertesi gün yorgun argın tekrardan albümü kaydetmiştik. Abolish’te de iki parça iki parça kaydettik. Çünkü ham kayıt alıyoruz ve o ham kayıt temiz olmalı ki hem mix mastering esnasında karşı taraf yorulmasın hem de en ufak bir çatallaşma zaten kayıta yansıyordu.

 

Gruesome Records ile aranız iyi gözüküyor. Yakın zamanda Inhuman albümlerinin CD veya plak formatında basılma ihtimali var mı?

Biz bunun için Gruesome ile iletişim kurduk. Plak, Avrupa’da da çok maliyetli bir şey, o yüzden bu topa girmek istemediler. Abolish ile çalıştığımız firma direkt CD ve plak fikrini söyledi bize.

 

Inhuman Depravity ve Abolish’in ortak üyesi sensin. Bu iki grup arasındaki ayrımı yaparken zorlanıyor musun?

Aslında bu soruya net bir cevap verebilmek için Abolish ile yurt dışında sahne almamız gerektiğini düşünüyorum. Tam olarak bazı şeylere vakıf değiliz. Bir de şöyle bir şey var, sonuçta ben frontwoman olarak oradayım ama dinleyici arkadaki kişilerin değiştiğini veya ilk gördüğü an Abolish ile mi yoksa Inhuman ile mi çaldığımı fark etmeyebilir. Ben de kendi çapımda iki grup için farklı bir görüntü yaratmaya çalıştım. Sahne kıyafetlerim farklı. Çünkü insanlar sahnedeyken Abolish ile çalan Lucy Ferra ile Inhuman ile çalan Lucy Ferra’yı ayırt etsin istedim.

 

Sahnedeyken Lucy Ferra adını kullanıyorsun. Bu ismin hikayesini paylaşmak ister misin?

Bunun komik bir hikayesi var. Küçükken adımla dalga geçiliyordu. Ben de bu yüzden ismimden hep nefret etmiştim. Kendime ortaokulda bir nickname arayışına girdim. Sonra ben de Lucifer’dan Lucy Ferra’yı türettim. Hatta o dönem bir arkadaşım “Çift r olsun, Akdenizli havası veriyor.” demişti. Ben de o zaman yaptığım işlerde hep Lucy Ferra’yı kullanmaya başladım.

 

Inhuman Depravity ve Abolish ile son yaptığınız albümlerin üstünden epey zaman geçti. Aslında Abolish ile geçen sene albüm çıkardınız ama bir süredir sessizlik hakim. Yeni bir şeyler var mı?

Inhuman ile yazımlara başladık ama hepimizin özel hayatında başka yoğunluklar var ama başladık, bu sefer arayı uzun tutmayacağız. Abolish ile de Eylül sonrası için planlarımız var.


Festivallerde, yollarda, kayıtlarda yaşadığınız eğlenceli bir anı var mı? Paylaşmak ister misin?

Başımızdan geçen en trajikomik hikaye ilk konserimizin Rusya'da oluşu ve orada çalamamamız haha. Bize konser için teklif verdikleri dönemde Rusya'ya girişte vize süreçleri yoktu. Elimizi kolumuzu sallayarak gidebilmenin rahatlığıyla biz de kabul ettik fakat 2015 Kasım idi yanılmıyorsam Türkiye Rus uçağını düşürdü ve ciddi bir siyasi kriz yaşandı. Ardından vize uygulaması getirildi. Biz de bu durumda organizasyona bize kültür vizesi için davetiye göndermesini talep ettik ama maalesef bu konuyu ciddiye almadı. Biz de en minimal şekilde, yanımıza ekipman dahi almayarak gitmeye karar verdik. Oradan kiralarız diye düşünüyorduk. Fakat hiçbir şey umduğumuz gibi olmadı. Havaalanına indikten sonra pasaporttan rahatlıkla geçtim ve çocukların gelmesini bekledim. Fakat gelemediler! Bakıyorum hala gişedeler bekliyorum, yok! En son Murat dedi ki Ege git bavulları al. Neyse koşarak gittim aldım bagaj bölümünde bekliyorum. Fakat ne gelen var ne giden. Bir süre sonra zaten görememeye başladım, arkadaşlarım nerede diye sormaya çalışıyorum fakat koca havaalanında ingilizce bilen bir çalışan yok! 4 saat sonra o dönemki basçımız Ata gelebildi yanıma. Çocuğu tutmuşlar yeşil pasaportu var diye. Neymiş bu pasaport sende varsa demek ki baban devlette çok üst düzey demişler. Babasını araştırmışlar, Ata'nın okulunu araştırmışlar. Bir yandan da aramızdaki yaş farkından ötürü siz hayırdır nasıl bir araya geldiniz diye sorgulamışlar. Neyse ki havaalanının wifisi sayesinde Murat ve Eren ile iletişim kurabildik. Çocukları mültecilerle eş tutup bir odaya tıkmışlar, kaçak giriyor olarak gözüktükleri için. Sebep de turizm acentesinin bizlere verdiği voucher numarasının isimleriyle örtüşmemesi! Dolayısıyla onları pencere dahil bir odaya tıkmışlar minimum 2 maksimum 4 gün tutma haklarına sahiplermiş. Tabii önden bilet alırsanız gidebilirsiniz diye de bir şartları var. Bu esnada ben türk konsolosluğuna ulaşmaya çalıştım, dedim böyle böyle bir durum içerisindeyiz. Onlar da bana demesin mi, nice iş adamlarımıza böyle davranıyorlar ve elimizden hiçbir şey gelmiyor. Bir şey yapabilecek olsam şahsi arabama atlar gelirdim diye. Ben de ülkeme güzel dileklerimi iletip telefonu kapattım haha. Sonra mecburen havaalanından çıkıp çocuklara bilet bakıp ardından rezervasyonumuzun yapıldığı hostele gitmek için yol aldık. Fakat biz havaalanının içinde bi oraya bi buraya pegasusu aramak için yürürken -ve bulamazken- ellerinde şehir haritasıyla dolanan ve size taksi ayarlamaya çalışan birinin dikkatini çektik. Dedi ki siz hayırdır gidiyosunuz geliyosunuz problem nedir? Biz de anlattık, bizimle araştırdı. Fakat çözüme ulaşamadık dedik ki hostelimize gidelim yarın organizatör ile bakarız ne yapıyoruz diye. Biz sanıyoruz ki adam iyi kalpli haha. Bizi bi taksiye bindirdi ve gitmemiz gereken hostel yerine bambaşka bir hostele götürdü bir de orada telefonda kavga ettik dedim ki ya bizi hostelimize götürsün taksi ya da havaalanına geri getirecek. Neyse bayağı uzun bir yolun sonunda hostele vardık. Şehrin bir ucundan bir ucuna gittik resmen. Bir de bavulunuzu taşıdım diye bizden ekstra para almaya çalıştılar, bir de hostel önünde google translate ile kavga ettik haha çünkü taksi şöförü de ingilizce bilmiyordu. Çocuklar ertesi güne bilet alıp geri döndüler. Organizasyon hiçbir şey yapamadı. Elleri plastik kelepçeli bir şekilde uçağa bindirilmişler üstelik, gerçekten aşağılayıcı bir durum. Fakat ben çok sinirliydim ve içimdeki Seda Sayanı zor tuttum. Konserin olduğu gün dedim ben mekanı basacağım ve Dimitriyle kavga edeceğim haha. Konser 5'te başlıyordu, biz de Türk mantığı dedik geç gidelim ilk gruplar dandik olabilir 9'a doğru mekana doğru gittik. İçeri daldım dedim Dimitri sen hayırdır sen bize o davetiyeyi gönderecektin ve biz kültür vizesi ile giriş yapacaktık. Sonra yanındaki adamı gösterdi, e bu japonyadan geldi diye. Diyorum ki biz Türkiye'den geliyoruz işte fark burada. Neyse sonra yatıştık sakinledik dedim hadi konseri izleyelim, demez mi bana konser bitti akşam 12'de bitiyor konserler burada. O gün festivali izleyemedik ama ertesi gün en azından mekana daha erken giriş yaptık ve izledik. Konserler arttıkça ve yıllar geçtikçe ilginç, komik ya da trajikomik hikayelerimiz artıyor tabii ama herhalde hiçbiri bu hikayenin üstüne çıkamaz.

 

Teşekkür ederim paylaştığın için. Tüm cevapların için de çok teşekkür ederim. Son olarak, şu an Türkiye’deki metal sahnesi hakkında ne düşünüyorsun?

Sahne gerçekten çok güzel. Yeni gruplar çok iyi. Tabii bunda internet çağında olmamızın da etkisi var. Bizim Avrupa sahnesinde geride kalan hiçbir yanımız yok hatta bazı konularda daha iyiyiz. Fakat bazı sıkıntılar var tabii. Mesela bize eski kuşak hep “Biz düğün salonlarında çalıyoruz hehe.” derdi. Tamam, biz şu an düğün salonlarında çalmıyoruz ama biz çalacak mekan da bulamıyoruz. Mekanı ikna etmek ayrı bir dert, oradaki akustik ayrı bir dert. Hala bir şeylerle mücadele ediyoruz. Mesela Adana’da davulun taburesi yoktu. Eren, iki tane bira kasası ve ince bir yastık ile davulu çaldı. Bu çok üzücü bir şey ama şu konuda mutluyum, yeni nesil çok ilgili ve sahiplenici. Bu yüzden gerçekten Atatürk’ün de dediği gibi, bütün umudum gençliktedir.

wix'le yaptığımı söylemem gerekiyormuş. bu siteyi wix'le yaptım.

bottom of page